Çayırbağı (Sitiksa)

Kemençe

KEMENÇE



Kemençe sözcüğü, Farsça "keman" sözcüğü ile Türkçe "-çe" küçültme ekinin birleşmesiyle oluşmuştur. Sözcüğün kaynağı konusunda şöyle bir yorum da yapılmaktadır: Yerel söyleyiş ve Türk diyaleklerine göre kimi yerlerde "ıklığı"adıyla anılırken, kimi yerlerde çıkardığı sesin sivrisinek sesi gibi tiz olması nedeniyle, çeşitli diyeliklerde sivrisinek anlamında kullanılan "kemençe: küminçe-"kimin-çe" ve "çibin-çe" denmiştir. Divan'da sivrisinek anlamında "kimünçe" geçmektedir. Kemençe sözcüğü XV. yüzyıl sonlarına doğru kullanılır olmuştur. Daha önceleri yaylı saz anlamında aklıg, gıcak sözcükleri kullamılmıştır. İklıf; "oklu, oku olan" anlamına geldiğinden kemençeyle ilgisi ortadadır. Farsça metinlerdeyse bu sözcük yerine "kemençe-kemane" geçmektedir. Yaylı sazın Anadolu'da olduğu gibi İranda'da Selçuklular eliyle tanıtıldığı, bu sazın İç Asya'dan geldiği düşüncesi ağır basmaktadır. Kimi Batılı araştırmacıların da yaylı sazların Asya'dan geldiği düşüncesini savunmalarını da belirtelim.

Asya Türkçesinde dün olduğu gibi bugün de kemençe sözcüğü kullanılmaz. Iklığı ile gıcak sözcüğü kullanılır. Araplar da en eski tip Asya yaylı sazını Farsça "kemençe" adıyla İran'dan almışlardır.

Çalgının deri kaplı yarım hindistan cevizinden oluşan içi oyuk gövdesinin üst kenarına dikilmesine bir sap, gövdenin alına da üstteki doğrultusunda bir ayak çubuğu takılır. Kemancı o çubuğu yere dayayarak sazı viyolensel gibi tutar, ayakta çalar. Şekil ve kirişler az çok değişikliğe uğrasa da iki, üç, dört tane kıl teller ortak noktadadır.

Gagavuzlar, kemana "kemençe" derlerdi. Asya'da birçok yerde kullanılan kemençelerin ortak özelliği, hayvan kabuklarınadan, sukabağından, hindistan cevizinden, oyularak ağaçtan yapılan küçük bir ses kutusu, uzunca bir sapı bulunmasıdır. Çoğunun göğsü deriden, telleri bağırdak ya da at kılındandır. Günümüzde Asya'da ki Türkler kemençelere metal tel de takmaktadırlar.

Avrupa'nın ortaçağ yaylı sazlarını XVII. yüzyıl sonlarında önce Anadolu, Anadolu'dan da Mısırlılar tanıdılar. Biz "kemençe" dedik; Araplar ise "Kemençe-i Rumi" demişlerdir. "Roma kemençesi" ya da "Balkan kemanı" anlamında kullanmışlardır.

Türkiye'de üç çeşit kemençe vardır. Birinci çeşit XIX. yüzyılda lavta (Almanca-Arapça bir kelimedir, mızrapla çalınan, gövdesi udtan küçük bir çalgıya denir), köçekçe (çoğu karcığar ya da ağırlama makamında, kıvrak, şen oyun havası) takımlarının başlıca çalgısı olan klasik kemençe. Bu saz büyük bir virtüöz olan Tanburi Cemil Bey'in elinde ince saza girdi. Günümüzdeki klasik Türk müziği topluluklarının vazgeçilmez üç çalgısından (ney, tanbur) biri oldu. Hüseyin Saadettin Arel'de soprano (üst ses) alto, tenor, bariton ve bas kemençeler yaptırarak, Türk müziğinde batı müziğindeki keman ailesinin yerini tutacak bir kemençe ailesi yaratmak istemiş, ama bu tasarısını gerçekleştirememişti. Klasik kemençenin gövdesi yarım armuda benzediği içn bu çalgıya "armudi kemençe" de denilmektedir. Üç tellidir klasik kemençe. Arel'in kemençesi dört telliydi. Çoğunda eskiden olduğu gibi bağırsaktan yapılma teller kullanılır. Teknesinin altındaki kuyruk takozu sol dize, 12-15 cm. uzunluktaki burgularıysa göğse dayanarak, telleri parmak uçlarıyla basmak yerine tırnaklarla yandan hafifçe itilerek çalınır. Akordu yegah-rastneva (la-re-la) biçiminde düzenlenir. Ses alanı çalanın ustalığına bağlı olarak iki buçuk oktavı geçebilir. Beşli aralıklarla akort edilir. Önce bir dörtlü olmaması teknik olanakları azaltır. Bu yüzden dört telli denemeler yapılmıştır.
 


Klasik kemençe rebapla yakın akrabadır. Çalgının üst bölümü düz, alt bölümü şişiktir. Gövde ve göğüs olarak iki bölümdür. Gövdenin en iyisi karadut ağacından yapılır. Peleseni, ceviz, limon gibi ağaçlardan da yapılabilir. Göğüs (kapak) servi ağacından yapılırsa yumuşak, müzikal; çamdan yapılırsa gür ve tok bir ses verir. Kulak denilen burguları üç tanedir. Fildişi abanoz ya da benzeri sert ağaçlardan yapılır. Burgu 15 cm.'dir. Kapakta karşılıklı 4 cm. uzunluğunda iki delik vardır. Delikler aracılığıyla ses dışarı çıkar. Kemençenin yayı abanoz ya da gül ağacındandır. Yay 60 cm.'dir. Kılların uzunluğu 46 cm.'dir. Çalınırken burgular göğse, geniş alt bölüm de sol diz üstüne konulur. Çalarken telden tele geçmek için, sol el ayasının hafifçe dokunması ile kemençe döndürülür, yay her zaman düz olarak çekilir. Son zamanlarda yaptırılan beş büyük kemençe ile çok sesli Türk müziği çalınmaktadır. Ünlü klasik kemençe sanatçıları şunlardır: Tanburi Cemil Bey, Sotiri, Aleko Bocanos, Paraşko Leondaridis, Ruşen Kam, Fahire Fersan, Haluk Recai, Cüneyt Orhon, Ekrem Erdoğdu.

Günümüzde Yunanlıların lirası, Bulgarların gudulkası ile kuzeybatı Anadolu'da, Ortaçağda Batı Avrupa'da ve Orta Asya'da benzerleri vardır klasik kemençenin.

İkinci çeşit kemençe, Güney Anadolu Türkmenlerinin çalgısı olan Türkmen kemençesidir. Ali Rıza Yalgın, Toroslarda Karatepeli Bölgesi adlı yapıtında bölge kemençesini, hem çalınırken hem de çalgı olarak resimlemiş, yayımlamış. Daha basitçe bir görüşü var bu kemençenin. Bizim Karadeniz kemençesinin daha hantalı, daha kabası gibi.

Üçüncü çeşit kemençe, bizim kemençemiz. Doğu Karadeniz kemençesidir. Fransızların pochette, İngilizlerin kit adını verdiği yaylı çalgının akrabasıdır. Anadolu'ya ne zaman ve hangi yolla girdiğini belirtmek güçtür. Avrupa'ya Doğu'dan gitmiş olabilir. Ortaçağ sonları, Avrupa halk yaylı çalgıları olarak kullanılmıştır. Avrupa'da kasaba çalgıcıları kemençe benzeri çalgıları, bu aletin keskin ve yaygaracı sesinden, halk danslarına eşlik etmekte yararlanırlardı. Yüzyıllar boyunca değişikliğe uğradı sözü edilen bu kemençeler. Başlangıçta dört ya da çift telli idi.

Görele kemençesi, yürek biçimindeki burguluğu, kısa sapı dar ve uzun gövdesiyle dikkat çekicidir, narindir. Göğsündeki delikler kemanınkini andırır. Bir kuyrukla gövdeye bağlanan teller, eşikle dip eşiğin üstünden geçilerek akort burgularına bağlanır, sarılır. Göğüsle teknenin dibi arasına can direği denen bir ahşab çubuk sıkıştırılır. Can direği tel köprünün altında bulunur. Can direği ses özelliği kazandırır kemençeye. Can direği olmazsa yeterli ses çıkmaz. Kemençe çalınırken sol elle tutulur, sapından kavranır kemençe, havada durdurulur. Kemençeyi tutan sol el, parmakları tellere basarak istenen sesleri bulur. Sağ eldeki yay tellere sürtülür. Bir tel üstündeki melodi(ezgi, hava) çalınırken kemençenin yayı bu telin yanındaki tele de sürtülür. Kemençe dörtlü paralelle çalışır (ikili, dörtlü, altılı seslere paralel ses denir). Kemençemizin orta teli (la) ortak çalınır. Orta telle birlikte, ince tele de kalın tele de istenen sese göre birlikte basılır (Kemençede sağ tel kalın, sol tel incedir). Kemençe çalınış özelliğiyle, dörtlü paralel çalışma yönüyle doğu tekniği içinde çok sesli tek çalgıdır. Müzikte, çok seslilikte yapı farkı görülür. Doğuda koma sistem, Batıda tampere sistem vardır.

Görele kemençesinin özellikleri: Kemençe ardıç, erik, dut, kiraz ağacından yapılır. Kapağı ladin ağacındandır. Kapak kalınsa ince ses, kapak inceyse kalın ses verir. Kemençeyle her ezgi çalınabilir. Perdesizdir.

Kulak yeteneğine, parmak yeteneğine bağlı olarak çalınır.

Tekne boyu : 41 cm
Tutma yeri (sap, tuşe) : 8.5 cm
Baş (kafa) : 6.5 cm
Geniş taban eni : 10 cm
Dar taban eni : 6.5 cm
Derinlik : 2.5 cm
Kapak kalınlığı : 2 mm'ye yakın
Kulak-Ön yüzeyin üstünde : 1.5 cm
Kravat : 18.5 cm
Tel alt bağlantı kuyruğu : 13 cm
Tel köprüsü genişliği : 5 cm
Tel köprüsü yüksekliği : 1.2 cm
Yay boyu : Aşağı yukarı kemençe boyu kadar
Kapak üzerinde bulunan
Durumundaki cep uzunluğu : 5.5 cm
İki cep arası : 3 cm
Kemençenin boyu : 55 cm

Kemençe yayı çet (çef), erik ağacından yapılır. Yay telleri ise at kuyruğundandır. Yay tellerine reçine (kolofon) sürüldükten sonra çalınır.

Kemençe çalanlara, kemençe sanatçılarına "Kemençeci" denir Görele'de. Kemençeci, halk edebiyatımızdaki ozan tipidir. Mani, türkü yakıcısı, yerine göre de öykü anlatıcısıdır. Düğünden düğüne, köyden köye gezdiği için de kültür taşıyıcısı, haber taşıyıcısıdır. Eğlenceden, konuşmaktan zevk alan, şakacı, güleryüzlü, esprili, hazırcevap bir kişiliği vardır kemençecilerin. Sözü, söyleyişi dinlenir, toplantıların, eğlencilerin şenliklerin aranan adıdır. Kesme türkü (kemençe türküsü, mani) yaratıcısıdır. Ancak yarattığı ürünlerde aşık edebiyatımızda olduğu gibi kendi adını söylemez; bunu alçak gönüllülükle açıklamak uygun düşer belki de...

Kemençeciler çocukluk döneminde dışavuran kemençeci olma tutkusu doğrultusunda bir kemençe edinerek yay sürtmeye başlarlar. Bu bir onmaz tutkudur. Dur durak, gece gündüz yoktur artık. Çevredekileri bunaltması da cabası. Bu dönemde yakınlarından şamar yiyen, kulağı çekilen, kemençesi kırılan, evden kovulan, samanlıklarda, tamlarda yatan çokdur. Dedik ya bir tutkudur bu, bir yeteneğin yansımasıdır, ne olursa olsun, sonunda ustaların çalışlarına da dikkat kesilerek bir bakmışsınız, bizim beğenmediğimiz, alaya aldığımız oğlan düğünlerde çalmaya başlamıştır, ustaların yanında. Eskiden bir inanç vardı: Bir çeşmenin yalak taşını kırarsa kemençe heveslisi, çalgıyı daha kolay, daha çabuk öğrenirdi. Kısası yeni yetmeler yalnız çevreyi rahatsız etmekle kalmaz bir çeşmenin de kırardı kolunu budağını:

Bir kurşun atacağım
Çeşmenin yalağına
Dulanırım adamın
Kırmızı yanağına

Kemençeye başlayanlar ilk zamanlarda, çevredeki ustalara öykünürler. Köprünün altından sular akıp da ustalaştığındaysa Karaman gibi çalmak, Piçoğlu gibi çalmak düşlenir. Karaman gibi çalmak bir düştür, düşünce ucu bucağı yoktur, sonsuza doğru akar durur.

Görele sanata yatkın insanlar yeridir. Şairler, ressamlar, kemençeciler, araştırmacılar, yazarlar yöresidir. Bir bakarsanız kemençe, bir bakarsanız saz (bağlama) duygulandırmıştır, çoşturmuştur insanımızı. Görele çalgıya, kemençeye çok düşkündür. Yörede çalgı çalmak geleneğin, kültürün bir parçasıdır. Yaşam biçimidir çalgı Görele'de; çocuk doğar, sevincini yaşama eğlencesinde kemençe vardır. Sünnet düğününde kemençe vardır. Bayramlarda, eğlencelerde, ekin kazmalarda, nişanlarda, düğünlerde, yediliklerde, asker uğurlamalarında, şenliklerde kemençe vardır.

Görele, kemençenin en yaratıcı, en kıvrak, en içli çalındığı yerdir. Bu özelliği büyük ustalar yetiştirmesinden ileri gelir. Ustalık yaratıcılıktır. Var olanı en özgün biçimde yaşatmanın yanında yeni ürünler yaratmayı da gerektirir. Görele'deki ustalar "sanatçılığın bu doğal, ama zor yanını" yerine getirdikleri için büyüktürler. Başkalarını etkiledikleri, kalıcı oldukları için süreklidirler, zamanı yenmişlerdir. Trabzon-Rize yöresinden de Ferhat Özyakupoğlu, Hasan Sözeri gibi ustalar çıkmıştır ama hiçbiri Tuzcuoğlu Mehmet Ali'nin, Karaman'ın, Piçoğlu'nun özgünlüğünü, yaratıcılığını yakalayamamışlardır. Bizim ustalar, öykülere, efsanelere yansımış, fıkralara konu olmuş, romanları yazılacak denli renkli yaşamları, birikimleri ve çok yönlülükleriyle ayrı ayrı araştırmaların konusu olmayı çoktan hak etmişlerdir.


· Erkan OCAKLI:

1949 Trabzon doğumlu

Aslen Arhavili. Çocukluğu Maçka’da geçiyor

Kırka yakın albüm yaptı

İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi mezunu.

İki kere evlendi, iki çocuğu var

- Ben bir bağlama sanatçısıyım aslında. On üç-on dört yaşlarında sevdalıklara başladım. Köyde bağlama çaldığım sıralarda eğitim için önce Trabzon’a, ardından da üniversite okumaya İstanbul’a geldim. Galatasaray Üniversitesi Kimya Mühendisliği’ne girdim. Ardından orayı bırakıp İstabul Üniversitesi Zoobotanik Bölümü’ne girdim. Tıp okumak istedim. Puanım da yetmesina rağmen bu bölümü yazmadığımdan başka bir bölüme girdim. Ancak İstanbul’a gelmek müzik hayatımı çok etkiledi. Cemiyetlerde, müzikle ilgili yerlerde çalmaya başladım. 1970’li yılların hemen başında Mine Koşan’a bağlama bile çaldım. Müzik piyasasında tanınmaya başlayınca, yolum Harika Plak’a düştü. Ayhan Güçlücan adlı Oflu bir hemşehrimiz. Yirmi sene ondan ayrılmadım. Harika Plak’tan çok para kazandım diyemeyeceğim. Çünkü bir Oflu’dan ne kadar para kazanabilirsiniz? Bu laf bir espiri olduğu kadar, gerçektir de...Ocaklı, 80’li yıllardan sonra, radyo yayınlarının da başlamasıyla, radyo formatında türküler yapmaya başladı. ‘Maçka yolları taşli, geluyi sarı saçlı.’ Ula ula Niyazi, Misir’i kuruttun mi’ gibi köşebaşı eserleri, halkın diline düşürdü.“Yumuşak geçişle kemençeyi geniş halk kitlelerine sevdirdim. Kemençeyi önce bağlamayla, daha sonra org gibi diğer enstrümanlarla buluşturdum. Davut Güloğlu, sahneye çıkmadan bana, ‘Nasıl yapayım abi?’ dedi. Ona, ‘sakın takım elbise giyme, kravat takma; yırtık bir tişört ve pantolonla sahneye çık’ dedim. Sonuçlarını gördünüz...” 70’li yılların efsane Trabzonspor’u, ona buna yol vereyim diye bir düşüncesi olmazdı. Herkesi yenmek için sahaya çıkardı; ama içerde ama dışarda... Arafilboyu’nda rahmetli Cemil’e, ‘Naber he? Dün o golü nasıl yazamadun?’ denmesinden korkardı. Futbolun son noktası neyse, Trabzonspor onu oynuyordu. Ne zamanki menfaatlerin çarpışma alanı haline geldi, işte bu bizi bitirdi...”




KARADENİZLİ KEMENÇE USTALARI

· Halil Kodalak: 1878 yılında, Görele’nin Karadere köyünde doğmuştur. Lakabı Karaman olup kemençeyi Kandahor köyünden Kuyucuoğlu ile Tuzcuoğlundan öğrenmiş, Piçoğlu ve Durkaya’nın ustasıdır.

· Rize’li Sadık (Aynacı): 1888 yılında, Rize’nin Yeniköy mahallesinde doğmuştur. 1946 yılında İstanbul’da vefat etmiş olup, plak kayıtları mevcuttur.

· Fehmi Alan: 1900 yılında Maçka’nın İpsela (Ocaklı) köyünde doğmış, 1958 yılın-da vefat etmiştir.

· Piçoğlu Osman (Gökçe): 1901 yılında Görele’nin Daylı köyünde doğmuş, 1946 yılında İstanbul’a yaptığı bir gemi yolculuğunda vefat etmiştir. Lakabı, ustası Halil Kodalak’ın bir kızgınlık anında sarfettiği “Ula piçoğlu piç” sözünden kalmıştır.Görele tarzı kemençe stilinin ardıllarını etkilemesinin yanısıra tüm zamanların en sevilen kemençecilerinden biri olmuştur.

· Salanoy’lu Mehmet (Yavuz): 1908 yılında, Maçka’nın Salanoy mezeresinde doğmuş, 1974’de İstanbul Zeytinburnu’nda vefat etmiştir.

· Hüseyin Dilaver: 1910 yılında Sürmenenin Aso köyünde doğdu. Kemençe çalmayı aynı köyde bulunan yaşlı bir Rumdan öğrendi. 1937-1941 yılları arasında Trabzon’da fırıncılık ve Karbük Demirçelik iş-letmesinde memur olarak çalıştıktan sonra önce Adapazarı sonra İstanbul’a yerleşti. 1964 yılında vefat eden Hüseyin Dilaver kemençe tekniği, geniş repertuarı ve özellikle denizci türküleriyle ardılları üzerinde en çok iz bırakan sanatçıdır.

· Durkaya Kemal (İpşir): 1911 yılında Görele’nin Ardıç köyünde doğmuş ve 1988 yılında vefat etmiştir.

· Hasan Tunç: 1913 yılında Maçka’nın Mağura köyünde doğmuştur. Yedi çocuklu bir ailenin en büyük oğlu olan Tunç 9 yaşında geçirdiği bir kaza sonucu sağ gözünü kaybetmiştir. Asıl mesleği yorgancılık olma-sına karşın İstanbul radyosunda uzun süre program yapmış, 1986 yılında İstanbul’da vefat etmiştir.

· Osman Genç: 1915 yılında Maçkanın Soldoy köyünde doğmuştur.

· Hasan Duman: 1920 yılında Ordu merkez Uzunmusa köyünde doğmuştur.

· Hasan Sözeri: 1921 yılında Rize’nin Portakallık semtinde doğmuş, Ankara Rad-yosu’nda “Karadenizden Sesler” programı yapmış, 1970 yılında Ankara’da vefat etmiştir.

· Ferhat Özyakupoğlu: 1921 yılında, Maçka’nın Meksila köyünde doğdu. Kahvecilik yapan ve bir süre Ankara Radyosu’nda çalıştıktan sonra 1974 yılında vefat etmiştir. Lazutlar salkım saçak adlı türküsüyle tanın-mıştır.

· Bahattin Çamurali: 1928 yılında Sürmene’nin Cida köyünde doğmuştur. 1991 yılında İstanbul’da vefat eden Çamurali, gerek derlediği ve bestelediği türküler gerekse kemençe tekniği açısından tüm zamanların en iyi kemençecilerindendir.

· Ali Rıza Temelli: 1930 yılında Sürmene’nin Gölansa mahallesinde doğmuştur.

· Koryana’lı Hüseyin (Köse): 1938 yılında Akçaabat’ın Koryana köyünde doğmuş, 1996 yılında vefat etmiştir.

· Fahrettin Dilaver: 1931 yılında Sürmene’nin Aso köyünde doğmuş olup, Hüseyin Dilaver’in oğludur. Hayatının bir bölümünü Almanya’da geçiren ünlü kemençeci 2003 yılında vefat etmiştir.

· Sami Mataracı: 1931 yılında Maçka’nın Mataracı köyünde doğdu, asıl mesleği yorgancılıktır.

· Ahmet Yanık: Şalpazarı’nın Yanık köyünde 1935 yılında doğmuş, 1996 yılında vefat etmiştir.

· Sinan Kaya: 1937 yılında Maçka’nın Mağura köyünde doğmuş, 1957-60 yılları arasında İstanbul Radyosu’nda kemençe programları yapmıştır.

· Katip Şadi: 1938 yılında Görele’nin Derekuşçulu köyünde doğmuştur. Görele stilinin yaşıyan tek büyük üstadıdır.

· Mehmet Sırrı Öztürk: 1938 yılında, Görele’nin Kemikli mahallesinde doğmuş olup, Piçoğlu’nun talebesidir.

· Saffet Genç: 1941 yılında Maçka’nın Soldoy köyünde doğmuştur.

· Sidiksali Şevket Köroğlu: 1947 yılında Akçaabat’ın Sıdıksa köyünde doğmuştur.

· Hacı Kahvecioğlu: 1952 yılında Ak-çaabat Eriklide doğmuştur.

· Ali Çinkaya: 1953 yılında Şalpazarı’nın Doğancı köyünde doğmuş, 1994 yı-lında vefat etmiştir.

· Yusuf Cemal Keskin: 1954 yılında, Dernekpazarı Zezonaza köyünde doğmuştur. Gençliğinde Görele tarzından ardından Çamurali’nin stilinden etkilenmiş zamanla sürat ve ritm açısından benzersiz kendi stilini bulmuştur. Çok sayıda kaset dolduran Keskin, gerek derlediği ve bestelediği türküler açısından gerekse bir dönem 4 telli kemençe kullanması gibi deneysel olandan kaçınmamış bir müzisyen olup, Trabzon tarzı kemençenin yaşayan üstadlardan birisidir.

· Hayri Yaşar Karagülle: 1954 yılında Akçaabatta doğmuştur.

· Sait Uçar: 1957 yılında Tonya Ağasar’da doğmuştur.

· Dursun Dereli: 1960 yılında Of’ta doğmuştur.

· Hüseyin Bıçak: 1965 yılında, Giresun’un Dereli kazasının Çalca köyünde doğmuştur.

KARADENİZLİ MÜBADİL KEMENÇEÇİLER

· Stavris Petridis (Trabzon Maçka): Basit ve geleneksel çalma tekniğiyle öne çıkmasa da Karadeniz’linin duygu dünyasını belki de en iyi yansıtan tüm zamanların en iyi kemeçecilerinden birisidir.Ekagien ke to Tsambasin" ve "Afino gia” adlı bestelerin de sahibidir.

· Gogos Petridis: Yunanistan’da Kalamria’daki evinin önüne heykeli dikilen ve mükemmel çalma sitilinden dolayı kemençenin Patriği olarak nitelendirilen tek kemençeci olan Gogos, 10 yaşındayken eevlenmiş ve Kostaki, Sava ve Stavri adında üç çocuk sahibi olmuş, tüm yaşamı boyunca kemençe çalmış, 1983 yı-lında vefat etmiştir.

· Michalis Kaliontzidis: Veria’da oturan genç neslin parlak yıldızı aynı zamanda keman da çalmakta ve bir müzik okulu işletmektedir.

· Kostas Theodosiadis: Yeni nesil kemençecilerden birisi olup adını geleneksel türküleri yorumladığı “Trapezoundetka” adlı CD serisi ile duyurmuştur.

· Nikos Papavramidis: Türkçe türkülerde okuyan Gümüşhane’li kemençeci mübadele öncesi Trabzon’da sevilen bir kemençecidir.Trabzon’lu yazar Ömer Asan’ın “Niko’nun kemençesi” adlı hikayesinin esin kaynağıdır.

· Giorgoulis Kougioumtzidis Yorgulis Kuyumcidis: Gogo’nun öğrencilerinden birisi olup “Papou” lakabıyla tanınmaktadır. · Kostakis Petridis Gogo’nun oğlu olup inanılmaz yay tekniğiyle tanınmaktadır.

· Andreas Kiougioumzidis: Yorgulis’in oğlu olup genç kuşağın iyilerindendir.

· Kostas Siamidis: Yeni kuşak kemençecilerin parlayan yıldızı 1983 yılında şarkıcı Chrisantho ile 2000 yılında Fuat Saka ile de çalışmıştır (Lazutlar II, III)

· Giannis Vlastimiadis: Bol alkol ve sigaranın yıprattığı boğuk sesiyle bol küfürlü türküler söyleyen tüm zamanların en çok sevilen ve aynı oranda sevilmeyen kemençecilerinden birisi olup, 2001 yılında Selanik, Kalamaria’da vefat etmiştir. Lakabı Çanakali’dir.

· Dimitris Kougioumtzidis: · Pella yakınlarındaki Nea Zoi köyünde yaşayan kemençecinin sadece Chrisantho’ya eşlik eden kayıtları mevcuttur.

· Panagiotis Alsanidis: Kemençeyi tulum gibi akort ederek çalmasıyla tanınan Kalamria’lı bir kemençecidir. · Makedonya’da bulunan Alonakia köyünde doğmuş, Atina’ya yerleşmiş geleneksel türküleri çalıp söyleyen bir kemençecidir. · Aristidis Mihailidis Makedonya’da Pella’da Skidra köyünde yaşayan yeni kuşak kemençecilerden birisi olup, eşi de kemençecidir.

· Theodoros Pavlidis: Daha çok karşılama ve çiftetelli tarzı türküler söylemekte ve çalmaktadır.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol